Herkesin hayatında çok özel
anlamları olan şeyler vardır. Benim için bunlardan bir tanesi Percy Jackson ve
Olimposlular serisi. Bu seri başlarda ön yargıyla baktığım şeylerden biriydi,
sonra bir gün annem televizyondaki “Şimşek Hırsızı”nı izlemeyi önerdi. Filmi
izledikten sonra o kadar çok beğendim ki annemin bütün itirazlarına rağmen
ertesi gün kitabı okumakta ısrar ettim ve aynı gün ilk kitabı bitirdim. Kendimi
seriye kaptırmamla beraber ilk seriyi bitirmem bir oldu. Bu sıralarda da
kendimi Percy Jackson dünyasının içinde buldum. Sadece bu seriyle ilgili
sayfalar ya da instagram hesapları keşfediyordum ve benden başka insanların da
bu seriye ilgili olması hoşuma gidiyordu. Şu an hala tabletime dönüp baksam o
günlerde indirdiğim hayran çizimleri hafızamın yarısından fazlasını kaplıyordur
hatta.
Percy Jackson aslında çok basit
bir fikirden doğmuş bir kitap serisi: Uyku öncesi masalları. Kitapların yazarı
oğlu uyumadan önce ona hep mitolojik hikayeler anlatırmış. Bir gün
anlatabileceği efsaneler tükenmiş ve oğlundan esinlenerek bir karakter
yaratmış, sonra da onun hikayelerini oğluna anlatmaya başlamış. Daha sonra bu fikrini bir kitaba dönüştürmeye karar
vermiş. Kitabın konusu babasının bir yunan tanrısı olduğunu öğrenen 12 yaşında
bir çocuğun başına gelen şeyler. Başına gelmedik şey kalmıyor da diyebiliriz
hatta. Kitabın eğlenceli anlatımı hayranları kendine bağlayan şeylerden bir
tanesi. Bir diğeri de herkesin sevgilisi Percy. Yazarın şu an genel olarak aynı
karakterleri taşıyan 3 farklı serisi var ve Percy’nin göz önünde oluşu her
birinde giderek azaldığı için çoğu hayran bu konuda biraz mutsuz. Çoğu kişi hem
Percy’yi geri istiyor hem de yazara “Yeter artık bir rahat ver şu
çocuğa.” tepkisini veriyor. Herkesin hemfikir olduğu bir şey varsa o da
eski karakterlerin dinlenmeyi ve mutlu olmayı hak etmesi.
İlk kitapta işler Percy’nin bir
yarı-tanrı olduğunu öğrenmesiyle kızışıyor. Percy daha sonra kendisini tanrılar
ve titanlar arasındaki devasa bir savaşın içinde buluyor. Hatta savaşın en
önemli parçası olduğunu öğreniyor. Onun hakkında olduğu düşünülen kehanet de
sadece ortamı geriyor. İlk kitapta hayal kırıklıkları, yeni dostluklar ve
ihanetler görüyoruz. Sonraki kitaplarda ana üçlümüz olan Percy, Annabeth ve
Kıvırcık’ın birbirlerine nasıl bağlandıklarını izlerken bir yandan bir grup
çocuğun ilahi güçler arasında olan ve bütün dünyanın kaderini belirleyebilecek
bir savaşı durdurmaya çalışmasını görüyoruz.
Bana
sorarsanız Percy Jackson kitaplarındaki en önemli unsur hep dostluktu hep de
dostluk olacak. Kitapta bahsi geçen “Herkesin bir ölümcül hatası vardır.”
konuşmasında da Percy’nin ölümcül hatasının arkadaşlarına fazlaca değer vermesi
olduğunu söylüyorlar. Seri boyunca
dostluk kavramı bir sürü şeyi tersine çevirebiliyor.
Bu
serinin hayatımda çok önemli bir yeri var. Sadece sevdiğim bir kitap değil,
aynı zamanda bir sürü yeni arkadaş edinmeme sebep olan şey aslında. Başlarda
bahsettiğim Percy Jackson dünyasını araştırdığım zaman girdiğim gruplar
sayesinde bir sürü harika insanla tanıştım. Başta kısa ve geçici bir arkadaşlık
olacağını düşündüğüm arkadaşlıklar şu an 3 yıldır süren arkadaşlıklara döndü.
Yakın zamanlarda Percy Jackson sayesinde tanıştığım insanlarla kitap fuarına
gittik hatta, hayatımın en güzel günüydü.

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder