Hırsızın Çaldıkları

"Aslında kitabın neyle ilgili olduğu önemsizdi. Asıl önemli olan, taşıdığı anlamdı..."
KitapHırsızı/Markus Zusak

17 Nisan 2018 Salı

Sherlock


Sherlock’la tanışmam orijinal Sherlock’la olmadı aslında. Okuduğum ilk Sherlock Holmes kitabı “Irene Adler” takma adını kullanan bir yazardan 16-17 yaşlarındaki Sherlock Holmes, 15 yaşındaki Arsen Lüpen ve 13-14 yaşlarındaki Irene Adler’in başından geçenleri anlattığı “Sherlock, Lüpen ve Ben” serisindendi. Hikaye Irene Adler’in tatil için Saint-Malo’ya gelmesi ve surun üzerinde kitap okuyan genç Sherlock Holmes’le tanışmasıyla başlıyor. Holmes Irene’i arkadaşı Arsen Lüpen’le tanıştırıyor. Beraber vakit geçirmeye başlayan üçlü bir gün sahilde yürürken bir ceset buluyorlar ve üzerinden çıkan not yüzünden intihar gibi dursa da Sherlock’un kesin zekası yüzünden bu işte bir iş olduğunu anlayıp araştırmaya başlıyorlar. Bunun sonucunda başlarına bir sürü tehlikeli şey geliyor ama sonunda polisten de önce katili buluyorlar. Sherlock ve Irene tatilden sonra evlerine dönüyorlar ama nasıl oluyorsa sonraki 7 kitapta birden üç arkadaş bir şekilde karşılaşmayı başarıyor ve her defasında bir cinayet de onları izliyor. Üçlünün arkadaşlığı her kitapta daha çok güçleniyor ve başlarına ne gelirse gelsin birbirleri için yapmayacakları hiçbir şey olmayacağını görüyorsunuz. Tabii işin içine giren aşk üçgeni yüzünden arkadaşlıklarının bozulmasından korksak da şu an görünürde bir şey yok. Kim bilir, belki sekizinci kitapta bir şeyler netleşir.
“Kayaların hemen arkasında ve onun birkaç adım ilerisinde durduk. Erkekti. Uzun saçları yüzüne yapışmıştı. Yüzü kumların içindeydi ve uyuyormuş gibi üzgün bir biçimde yatıyordu. Islak ve kuma bulanmış giysileri epey ağırdı. Ceketi, kol düğmeleriyle iliklenmiş gömleği, kadife pantolonu ve tek ayakkabısı vardı. ‘Burada kalın…’ diye emretti Sherlock, uzun bir adımla kayaların üzerinden atlayarak. ‘Dikkatli ol-’ Lüpen beni susturdu. Sherlock dikkatlice birkaç adım atarken kuma hafifçe gömülerek iz bıraktı. Kazazedeye yaklaştı, onu inceledi, çevresinde yarım tur attıktan sonra sonuca vardı: ‘Ölmüş.’ Müthiş bir sıcaklık dalgasının yanaklarıma doğru çıktığını hissettim. ‘Ölmüş mü?’ diye sordum inanamayarak. ‘Ölmüş,’ diye tekrarladı Sherlock.”    -Sherlock, Lüpen ve Ben, Siyahlı Kadın
                Bu harika seriden sonraysa “Genç Sherlock Holmes” adında bir seriyle tanıştım. Bu seride de Sherlock yine aşağı yukarı 14-15 yaşlarında. Bu defa da abisi Mycroft tarafından kırsalda yaşayan bir akrabalarının yanına gönderilen genç Sherlock’un ve ona evde eğitmenlik yapan akıl hocasının başından geçen maceraları okuyoruz. Her nasılsa bu kitapta da Sherlock’un yaşadığı her şey bir şekilde abisi Mycroft ve hükümetin planlarına bağlanıyor. Bu da zaten olan Sherlock hayranlığım yüzünden okuması çok zevkli bir seriydi.
                En sonunda geçen yıl 8. Kitap Fuarı’ndan Sir Arthur Canon Doyle’un eserlerinden birini almam gerektiğine karar verdim ve “Korku Vadisi”ni aldım. Zaten Sherlock’un yaratıcısı olduğu için kitabın ilk yarısı klasik bir Sherlock hikayesiydi ama ilgimi çeken kısım yaşanan cinayeti açıklamak için geçmişe yapılan yolculuk ve geçmişte olan gizli örgütlerdi. Okumayan varsa kesinlikle tavsiye ettiğim bir kitap.
                Sherlock’a olan hayranlığımı biraz daha tetiklemek için gereken tek şey diziyi izlemekti ki geçen yılın 15 tatilinde diziyi de bitirdim. En sevdiğim dizilerden biri haline geldi ve Sherlock adını gördüğüm her yerde heyecanlanmamı sağladı.
                Sherlock’un en ilginç yanlarından biri ise yazarı olan Sir Arthur Canon Doyle ve yaptığı araştırmalar. Sherlock’a merak saldıktan kısa bir süre sonra aldığım “221B” dergisinin bir sayısında Doyle ve yaptığı araştırmalarla ilgili bir yazı vardı. Yazıya göre Doyle’un Sherlock’un aksine göremediği bir sürü şeye inandıyor ve bunların gerçekten olup olmadığını anlamak için araştırmalar yapıyordu. Doyle perilere inanıyordu ve onların varlıklarını kanıtlamak amacıyla bir sürü araştırma yaptı. Bu araştırmalarından biri “Cottingley Perileri Vakası” olarak geçiyor. Doyle hayatının ilerleyen dönemlerinde birçok mistik ve spiritüalist deneyim yaşıyor. Doyle ilk ruh çağırma deneyimini 1887 (bazı kaynaklara göre 1881)’de ediniyor. Aynı zamanda sadece spritüalizm üzerine Türkçe’ye çevrilmemiş 23 kitabı var. Doyle’un ruh çağırma deneyleri yaptığı da biliniyor hatta bunlardan bir tanesinin ses kaydı şu an internette bulunmakta. Ben derginin bu yazısını okuduktan sonra merak edip bir bakmıştım ama bir takım ürkütücü bağırıştan başka pek bir şey yok. Söyledikleri de çok anlaşılmıyor zaten. Yine de ilgi çekici olduğu inkar edilemez.

2 yorum: