Sherlock’la tanışmam orijinal Sherlock’la
olmadı aslında. Okuduğum ilk Sherlock Holmes kitabı “Irene Adler” takma adını
kullanan bir yazardan 16-17 yaşlarındaki Sherlock Holmes, 15 yaşındaki Arsen
Lüpen ve 13-14 yaşlarındaki Irene Adler’in başından geçenleri anlattığı
“Sherlock, Lüpen ve Ben” serisindendi. Hikaye Irene Adler’in tatil için
Saint-Malo’ya gelmesi ve surun üzerinde kitap okuyan genç Sherlock Holmes’le
tanışmasıyla başlıyor. Holmes Irene’i arkadaşı Arsen Lüpen’le tanıştırıyor.
Beraber vakit geçirmeye başlayan üçlü bir gün sahilde yürürken bir ceset buluyorlar
ve üzerinden çıkan not yüzünden intihar gibi dursa da Sherlock’un kesin zekası
yüzünden bu işte bir iş olduğunu anlayıp araştırmaya başlıyorlar. Bunun
sonucunda başlarına bir sürü tehlikeli şey geliyor ama sonunda polisten de önce
katili buluyorlar. Sherlock ve Irene tatilden sonra evlerine dönüyorlar ama
nasıl oluyorsa sonraki 7 kitapta birden üç arkadaş bir şekilde karşılaşmayı
başarıyor ve her defasında bir cinayet de onları izliyor. Üçlünün arkadaşlığı
her kitapta daha çok güçleniyor ve başlarına ne gelirse gelsin birbirleri için
yapmayacakları hiçbir şey olmayacağını görüyorsunuz. Tabii işin içine giren aşk
üçgeni yüzünden arkadaşlıklarının bozulmasından korksak da şu an görünürde bir
şey yok. Kim bilir, belki sekizinci kitapta bir şeyler netleşir.
“Kayaların hemen arkasında ve onun birkaç adım
ilerisinde durduk. Erkekti. Uzun saçları yüzüne yapışmıştı. Yüzü kumların
içindeydi ve uyuyormuş gibi üzgün bir biçimde yatıyordu. Islak ve kuma bulanmış
giysileri epey ağırdı. Ceketi, kol düğmeleriyle iliklenmiş gömleği, kadife
pantolonu ve tek ayakkabısı vardı. ‘Burada kalın…’ diye emretti Sherlock, uzun
bir adımla kayaların üzerinden atlayarak. ‘Dikkatli ol-’ Lüpen beni susturdu.
Sherlock dikkatlice birkaç adım atarken kuma hafifçe gömülerek iz bıraktı.
Kazazedeye yaklaştı, onu inceledi, çevresinde yarım tur attıktan sonra sonuca
vardı: ‘Ölmüş.’ Müthiş bir sıcaklık dalgasının yanaklarıma doğru çıktığını
hissettim. ‘Ölmüş mü?’ diye sordum inanamayarak. ‘Ölmüş,’ diye tekrarladı
Sherlock.” -Sherlock, Lüpen ve Ben,
Siyahlı Kadın
Bu
harika seriden sonraysa “Genç Sherlock Holmes” adında bir seriyle tanıştım. Bu
seride de Sherlock yine aşağı yukarı 14-15 yaşlarında. Bu defa da abisi Mycroft
tarafından kırsalda yaşayan bir akrabalarının yanına gönderilen genç
Sherlock’un ve ona evde eğitmenlik yapan akıl hocasının başından geçen
maceraları okuyoruz. Her nasılsa bu kitapta da Sherlock’un yaşadığı her şey bir
şekilde abisi Mycroft ve hükümetin planlarına bağlanıyor. Bu da zaten olan
Sherlock hayranlığım yüzünden okuması çok zevkli bir seriydi.
En
sonunda geçen yıl 8. Kitap Fuarı’ndan Sir Arthur Canon Doyle’un eserlerinden
birini almam gerektiğine karar verdim ve “Korku Vadisi”ni aldım. Zaten
Sherlock’un yaratıcısı olduğu için kitabın ilk yarısı klasik bir Sherlock
hikayesiydi ama ilgimi çeken kısım yaşanan cinayeti açıklamak için geçmişe
yapılan yolculuk ve geçmişte olan gizli örgütlerdi. Okumayan varsa kesinlikle
tavsiye ettiğim bir kitap.
Sherlock’a
olan hayranlığımı biraz daha tetiklemek için gereken tek şey diziyi izlemekti
ki geçen yılın 15 tatilinde diziyi de bitirdim. En sevdiğim dizilerden biri
haline geldi ve Sherlock adını gördüğüm her yerde heyecanlanmamı sağladı.
Sherlock’un
en ilginç yanlarından biri ise yazarı olan Sir Arthur Canon Doyle ve yaptığı
araştırmalar. Sherlock’a merak saldıktan kısa bir süre sonra aldığım “221B”
dergisinin bir sayısında Doyle ve yaptığı araştırmalarla ilgili bir yazı vardı.
Yazıya göre Doyle’un Sherlock’un aksine göremediği bir sürü şeye inandıyor ve
bunların gerçekten olup olmadığını anlamak için araştırmalar yapıyordu. Doyle
perilere inanıyordu ve onların varlıklarını kanıtlamak amacıyla bir sürü
araştırma yaptı. Bu araştırmalarından biri “Cottingley Perileri Vakası” olarak
geçiyor. Doyle hayatının ilerleyen dönemlerinde birçok mistik ve spiritüalist
deneyim yaşıyor. Doyle ilk ruh çağırma deneyimini 1887 (bazı kaynaklara göre
1881)’de ediniyor. Aynı zamanda sadece spritüalizm üzerine Türkçe’ye
çevrilmemiş 23 kitabı var. Doyle’un ruh çağırma deneyleri yaptığı da biliniyor
hatta bunlardan bir tanesinin ses kaydı şu an internette bulunmakta. Ben
derginin bu yazısını okuduktan sonra merak edip bir bakmıştım ama bir takım
ürkütücü bağırıştan başka pek bir şey yok. Söyledikleri de çok anlaşılmıyor
zaten. Yine de ilgi çekici olduğu inkar edilemez.
Oy oy teyzesinin gülü büyümüş de blog yazarmış
YanıtlaSilTeşekkürler Cecile teyze
Sil