“Indie çocuklar mı? Sizin gittiğiniz okulda da vardır
muhtemelen. Şu ikinci elcilerden giyinen ve isimleri ellilerden kalma olan,
havalı-inek saç kesimli gruptan bahsediyorum. Şu hep iyi çocuğu oynayan ve asla
kaba olmayan ama vampirler geldiğinde ya da uzaylı kraliçe tüm ışığın kaynağına
ihtiyaç duyduğunda seçilmiş kişi olduğu ortaya çıkan tiplerden. Mezuniyet
balosuna gitmez ya da şiir okurken cazdan başka müzik dinlemezler. Bunun için
fazla havalıydılar. Hep kahramanları oldukları hikayeler vardı. Geri
kalanlarımız ise burada yaşıyorduk işte; sınırlarda oyalanıp genellikle dışarıda
bırakılıyorduk. Ama aynı zamanda indie çocuklar baya sık ölüyorlardı. Berbat
bir his olsa gerek.”
Micheal
16 yaşında, yaşına göre çok zeki olan ama anksiyete bozukluğuna sahip olan
sıradan bir çocuk. Sıradan
“kahramanların” aksine Micheal’ın hiçbir özelliği yok, döngülerde takılı
kalması ve hayatını zorlaştıran bir hastalığı olması dışında. Micheal’ın tek
istediği şey liseden mezun olmak, baloya gitmek ve birileri okulu tekrar
havaya uçurmadan Henna’ya çıkma teklifi etmek.
Patrick Ness yine yaratıcılığını konuşturup “en sevdiğim
kitaplar” dediğim listeye giren bir kitap yazmış. Bu defa da kitabın ilgi
çekici yanı konusunun yanı sıra kitabın bakış açısı. Sıradan fantastik
kitapların aksine Patrick Ness’in Biz, Ölümlüler’inde dünyayı tehdit eden
şeyler ve bunları engellemek zorunda olan kahramanlar değil; bütün bunlar olup
biterken civarda yaşayan sıradan insanlar, normal bir kitapta “yan
karakter” olacak kişiler ön planda. Kitapta “indie çocuklar”
olarak geçen kahramanlar Patrick’in “yeni çıkan, ölüm getiren şey her ne
ise” diye bahsettiği tehditle savaşırken biz Micheal’ın gözünden
Micheal’ın hayatında olan biten şeyleri okuyoruz. İlk defa bir yan karakterin
gözünden dünyanın sonunun nasıl bir şey olduğunu görüyoruz aslında.

Bence
yazarın kitapta anlatmak istediği şey belki dünyayı tehdit etmeseler bile herkesin
sorunları olduğu ve bunlarla başa çıkmanın en az dünyayı kurtarabilmek kadar
zor olması. Belki dünyayı kurtarmak kadar ihtişamlı gözükmeseler bile hepsi
kendi çapında büyük zorluklarla kazanılmış başarılar. Biraz da alttan alttan “kimsenin
sorunu önemsiz ya da küçük değildir” mesajını veriyor bence.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder