Hırsızın Çaldıkları

"Aslında kitabın neyle ilgili olduğu önemsizdi. Asıl önemli olan, taşıdığı anlamdı..."
KitapHırsızı/Markus Zusak

16 Nisan 2018 Pazartesi

Sisin Sakladıkları


Yanılmıyorsam Miyase Sertbarut’un kitaplarını okumayı öğrendiğim zamandan beri okuyorum. Kitapları hep ilgimi çeken bir yazar.  Kapiland’ın Kobayları, Çöp Plaza, Ara Alem, Sisin Sakladıkları… Bunlar şu an aklıma gelenler. Küçüklükten beri en sevdiğim Türk yazarlardan biri Miyase Sertbarut. Bu defa Miyase Sertbarut’un en sevdiğim kitabı olan Sisin Sakladıkları’nı anlatmak istiyorum.

“Sis o kadar yoğunlaştı ki neredeyse yol görünmez oldu. İlay ürperdi. Nereye gelmişti? Yaşadığı dünyadan ayrılmış, başka bir dünyaya geçmiş gibi duyumsadı kendini. O güne dek zaman zaman sisli havalarda yolculuk yapmıştı birkaç kez; ama böyle sarı bir sisle ilk kez karşılaşıyordu. Teyzesi traktörü daha yavaş kullanıyordu artık, çünkü bir metre öteyi ancak görebiliyorlardı. İçindeki korkuyu dışarıya yansıtmamaya çalışarak sordu İlay...”

            Sisin Sakladıkları 14 yaşındaki İlay’ın geçirdiği gizemli ve heyecan verici yaz tatilini anlatıyor. Sıradan çocukların geçirdiği “heyecanlı yaz tatilleri”nden değil ama bu. İlay’ın da başlarda tek istediği öyle bir tatil geçirmek olsa bile annesi onu yaz kampı yerine köyde yaşayan ve biraz kaçık olan teyzesinin yanına yolluyor. İlay yolda ona iyi bir arkadaş olacak ve macerasında yardım edecek olan Fuat’la tanışıyor. Yolları bir yerden sonra ayrılsa da iletişimde kalıyorlar ve Fuat şehre, İlay da teyzesinin köyüne gidiyor.
            Köye vardığında ilgisini çeken bir şey fark ediyor, büyük ihtimalle siz gitseniz sizin de ilginizi çekerdi bu. Fark etmemek mümkün değil zaten. Bütün köy sis altında kalmış, iki adım ötesi görülmüyor resmen. İlay teyzesinin evine vardığında biraz hayal kırıklığına uğruyor. Şehirde yaşamaya alıştığı için haliyle teknolojiyle büyüyen İlay evde neredeyse hiçbir şey olmadığını görünce, üstüne de köyde telefonun bile çekmediğini fark edince yazı geçirmek konusunda endişeleniyor ve bir an önce eve dönmek istiyor.
            Zaten babasından teyzesinin kaçık olduğunu duyan İlay ilk gece teyzesini bir kargayla konuşurken duyunca iyice endişeleniyor. Ama teyzesinin konuştuğu karga sıradan bir karga değil. Mavi Karga o, yüzlerce yıl yaşamış olan ve konuşabilen bir karga. İlay’ın ataları Mavi Karga’ya konuşmayı öğretmişler ve her nesilde birinin unutmaması için ona sahip çıkmasını söylemişler. Mavi Karga sadece konuşmakla kalmıyor aynı zamanda kargalara göre bile aşırı keskin bir zekası var.
            Çok geçmeden Mavi Karga ve İlay arkadaş oluyorlar ve köylerini sisler altında bırakan gizeme karşı beraber savaşıyorlar: İnsan klonlama!

            Kitap her ne kadar güzel başlasa da sonradan tüyler ürpertici bir havaya bürünüyor ve dünyada cidden bu tür şeyler olup olmadığını sorguluyorsunuz, sonuçta olsa da haberiniz olmayacak değil mi? Kitapta insanoğlunun bencilce bir amaç uğruna ne kadar fazla şeyi feda edebileceğini gösteriyor Miyase Sertbarut bize. Sırf kendi çıkarları için bir sürü insanın, hatta çocuğun, köy halkının acı çekmesine sebep oluyor ve doğayı da kirletiyor bu hikayedeki kötü bilim adamları. Ama doğa her zaman intikamını alır, bu defa da doğanın intikamını mavi bir karga alıyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder