“Yalnızca tek bir tür insan varsa, o zaman neden hiç
geçinemiyorlar? Hepsi birbirine benziyorsa, niçin özel bir çaba harcayarak
birbirlerini aşağılıyorlar?”
Dünya edebiyatında büyük bir iz bırakmış olan Bülbülü
Öldürmek’i hemen hemen hepimiz duymuşuzdur. Kitabın bu kadar bilinmesinin
sebeplerinden biri de Harper Lee’nin neredeyse tek romanı olması. Harper Lee
2015 yılına kadar yayınlamadığı kitabı olan Tesbih Ağacının Gölgesinde’yi
Bülbül’ü Öldürmek’ten önce yazdığı halde 55 yıl sonra yayınlamaya karar vermiş.
Bülbül’ü
Hayatındaki otorite figürlerinin ne kadar sinirlerine
dokunsa da Scout 40’lı yıllarda normal bir kız çocuğu gibi değil. Abisi Jem’in,
komşusu Dill’in etkisi ve babası Atticus’un çoğu diğer yetişkin gibi baskıcı
biri olmaması Scout’a hayatını istediği şekilde yönlendirmek konusunda bir
özgürlük sağlamış. Bu sayede kendini korumayı da öğrenen Scout sinirlerini
kontrol etmekte zorlandığı için çoğu zaman kavgalara karışıp başına da bela
alıyor. 6 yaşındaki bir kız için baya renkli bir hayatı var diyebiliriz.
“Bizim mahkemelerimizde, beyaz adamın dünyasıyla siyah
adamın dünyası karşı karşıya geldiğinde, her zaman beyaz adam kazanır. Bu ne
kadar çirkin olursa olsun hayatın bir gerçeği.”
Hikaye bir noktaya kadar çok sakin geçiyor ve ilk defa okula
giden Scout’un büyümesini anlatıyor. Abisi Jem ve komşuları Dill’le sokağın
karşısında oturan Arthur “Öcü” Radley’e ettikleri işkencelerden, ağaç kovuğunda
buldukları gizemli hediyelerden, örtüsünün altında sakladığı tabancasıyla
korkutucu ve sinir bozucu Bayan Dubose’a kadar bütün kasabayı tanıyorsunuz ve
herkesin hikayelerini öğreniyorsunuz. Bu sırada, avukat olan babası Atticus’a
çok zorlu bir dava veriliyor. Yargıç Taylor, Atticus’a Mayella ve Bob Ewell’ın
suçlamalarına karşı bir zenci olan Tom Robinson’ın savunmasını veriyor. 40’lı
yıllarda Amerika’nın güneyindeki ufak bir kasabada yaşayan sıradan bir adam
için, Atticus’un insanlara bakış açısı çok farklı. Jem ve Scout’u her şeyin en doğrusuna göre büyütmeye
çalışan Atticus için insanlar siyahlar ve beyazlar olarak ayrılmıyor, herkes
birbiriyle aynı değere sahip. Bu bakış açısı ve aldığı yeni dava yüzünden
insanlar Atticus’un “zenci hayranı” olduğunu söyleyerek karalamaya çalışıyor.
Atticus bu konuyu kendisi için önemsemese de Scout ve Jem’i etkilemesinden
korkuyor. Yaklaşık 2,5 yıl boyunca bekletilen dava günü gelip çattığında, Tom
Robinson’ın davası bütün kasabanın ilgi odağı oluyor. Herkes davayı Bob
Ewell’ın kazanacağını bilse de Atticus temiz kalbi ve zekasıyla jüriyi ikileme
sokmayı başarıyor.
Kitabı
elime ilk aldığımda en çok merak ettiğim şey adını nereden aldığıydı. Kitabın
bir noktasında Scout ve Jem’e Noel hediyesi olarak birer tüfek geliyor ve
Atticus onlara teneke kutulara ateş etmelerini tercih ettiğini, bülbülü
öldürmenin günah olduğunu söylüyor. Bu mecaz ilk kez burada karşımıza çıkıyor
ve sizi düşündürüyor. Çünkü Atticus’un bülbülü öldürmenin günah olduğunu söylemesinin
sebebi bülbüllerin güzel şarkılar söyleyip günü güzelleştirmekten başka bir şey
yapmadığını, bize bir zararları dokunmadığını söylüyor. O halde bülbül
kimi temsil ediyor? Bülbül hikaye boyunca masumları, haksızlığa
uğrayanları temsil ediyor. Tom Robinson’ı, Arthur Radley’i temsil ediyor. Bütün
kasabanın hakkında uydurduğu asılsız söylentilere ve kendi kafalarında
kurdukları kötü şöhretine karşı Arthur Radley temiz kalpli bir adam olduğunu
kanıtlıyor.
“Bu bülbülü öldürmek gibi bir şey olurdu, öyle değil
mi?” diyor Scout masum bir adamın iyi niyetle yaptığı bir hareketten
ceza çekmesini düşünürken.
“Sonra onun peşine düştüler, asla yakalayamadılar
çünkü onun neye benzediğini bilmiyorlardı ve Atticus, sonunda onu gördükleri
zaman anladılar ki aslında o şeylerin hiçbirini o yapmamıştı… Atticus, o
gerçekten iyi bir çocuktu…”
Maycomb’daki çoğu insanın, dedikoducu Bayan Stephanie
Crawford gibilerinin aksine Atticus bir insanı yargılayabilmek için önce onu
anlamak gerektiğini; bunun için de olaylara ve hayata onun gözlerinden bakmak
gerektiğini söylüyor sürekli. Sonunda Radleylerin avlusunda dikilen Scout,
Atticus’un bu öğretisinin gerçekten ne anlama geldiğini anlıyor. Kitapta olan
onca güzel sahneye rağmen Scout’ın bu aydınlanma anı benim için kitabın en
güzel sahnesiydi. Yaşanan onca şeyden sonra kitabın sonunda gözlerinizi
dolduran bir an bu aydınlanma anı.
Bülbülü Öldürmek’in verdiği bir mesaj varsa bence bu
insanların gerçekten de aynı ama farklı olduğu. Hepimiz insanız; hepimizin
duyguları, düşünceleri, istekleri var. Bizi farklı yapan şeyler derimizin
rengi, doğduğumuz ırk gibi şeyler değil. Bizi birbirimizden ayıran şey
hayatımızı nasıl şekillendirdiğimiz ve nasıl bir insan olduğumuz. Kendi çıkarımız
için herkesi hor gören saksağanlar mı olacağız, yoksa iyi kalpli bülbüller mi?
“İstediğin kadar saksağanı vur vurabilirsen ama
unutma, bülbülü öldürmek günahtır.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder