Aaron çanların
çalmaya başladığını duyduğunda kuytu bir sokakta eline geçirdiği ganimetleri
sayıyordu. Başını kaldırıp pazara baktı. Muhafızlar geliyordu, demek ki
birileri Aaron’ın ceplere girip çıkan ellerini fark etmişti. Elindekileri
keseye tıkıp kesenin ağzını kapattı ve koşarak sokaktan çıktı. Seçeneklerini
gözden geçirdi: Yeniden bir ara sokağa girip koşmaya devam edebilir ya da
pazarın içine karışıp muhafızların onu fark etmemesini umabilirdi. Eğer koşmaya
devam ederse ara sokakta kolayca dikkat çekip muhafızlara yakalanabilirdi.
Anlık bir tereddütle pazara doğru koşmaya başladı.
Arkasından gelen
muhafızların bağırışlarını ve çaldıkları çanları duyabiliyordu. İnsanlara
çarparak koşuyor, muhafızlara izini kaybettirmeye çalışıyordu. İnsanları
yararak ilerlemesi sadece durumu kötüleştiriyordu çünkü Aaron geçtiği yolda
muhafızların dikkatini çeken bir kaos yaratıyordu. Bir çıkış yolu ararken
gözleri tezgahlardan birinde duran kibrit kutusuna takıldı. Aaron insanlara ya
da çevreye zarar vermeyi sevmezi ama bazı durumlarda istisna yapması
gerekebiliyordu. Kibrit kutusunu kaptığı gibi içinden bir tane kibrit çıkardı
ve kibriti yaktı. Koşmaya devam ederken yaktığı kibriti en yakınındaki tezgaha
fırlattı. Kıvılcımlar tezgahın destek aldığı samanların üzerine düştü. Ateş
yavaş yavaş ilerleyerek tezgahtaki örtüyü tutuşturdu. Aaron, yangını fark eden
insanların panik çığlıkları arasında koşmaya devam etti ve izini kaybettirmeye
yetecek kadar dikkat dağıttığını umdu. Önündeki insanlar hızlı ilerlemesini
engelliyordu yani daha kolay ilerleyebilmek için kaosu yayıp yolu temizlemesi
gerekiyordu. İşine yarayacağını umarak bütün gücüyle,
“Yangın var!” diye bağırdı.
Önündeki adam panikle etrafına bakınıp neler olduğunu anlamaya çalıştı ve
birkaç metre ilerideki alev almış tezgahı gördü. Aaron’a destek olarak panikle
avazı çıktığı kadar “Yangın var!” diye bağırdı. Yangın haberi yayıldıkça pazar
yeri hareketlendi. Bu hareketlilik muhafızların Arron’a odaklanmasını
engelliyordu. Bundan yararlanarak kendini en yakındaki ara sokağa attı ve sokak
boyu koştuktan sonra soluklanmak için durdu. Kesesinin yerinde olup olmadığını
kontrol etmek için cebini yoklarken bir el sertçe omzundan çekerek Aaron’ı yere
yıktı.
Muhafızlardan biri Aaron’ın ufak yangın numarasına kanmamıştı. Başında
dikilen ve neredeyse kendisinin iki katı olan adama bakarken içini korku
kapladı. Muhafız, ayağa kalkmasını engellemek için Aaron’ın pelerinine bastı.
“Ceplerini boşalt.” dedi
tehditkar bir ses tonuyla. Aaron kaçmak için bir yolu olmadığını anlayınca
titreyerek cebindeki keseyi çıkardı ve yavaşça yere bıraktı. Adam dikkatli bir
şekilde keseyi yerden aldı.
“Bu kadar mı?”
Aaron evet anlamında başını
salladı ve o anda adam kafasına sert bir tekme attı. Aaron sendeleyerek geriye
düştü.
“Bu kadar mı?” diye tekrarladı
muhafız.
“Hepsi bu… yemin ederim!”
Muhafız keseyi alıp içindeki
çalıntı malzemeleri inceledi: bileklikler, kolyeler, saatler, altınlar… Kesede
gördüklerinden tatmin olmuş bir şekilde ağzını kapattı ve Aaron’a bir tekme
daha attı. Daha sonra hiçbir şey olmamış gibi elindeki keseyi sallayarak Pazar
yerine döndü. Aaron, yediği dayağın acısıyla inlerken günün zararını nasıl
karşılayacağını düşünüyordu; çünkü şimdilik paçayı sıyırmış olsa da bunun daha
sonra başını belaya sokacağını biliyordu.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder