Hırsızın Çaldıkları

"Aslında kitabın neyle ilgili olduğu önemsizdi. Asıl önemli olan, taşıdığı anlamdı..."
KitapHırsızı/Markus Zusak

6 Mayıs 2019 Pazartesi

Karanlık Çağ: 2. Bölüm


Aaron çanların çalmaya başladığını duyduğunda kuytu bir sokakta eline geçirdiği ganimetleri sayıyordu. Başını kaldırıp pazara baktı. Muhafızlar geliyordu, demek ki birileri Aaron’ın ceplere girip çıkan ellerini fark etmişti. Elindekileri keseye tıkıp kesenin ağzını kapattı ve koşarak sokaktan çıktı. Seçeneklerini gözden geçirdi: Yeniden bir ara sokağa girip koşmaya devam edebilir ya da pazarın içine karışıp muhafızların onu fark etmemesini umabilirdi. Eğer koşmaya devam ederse ara sokakta kolayca dikkat çekip muhafızlara yakalanabilirdi. Anlık bir tereddütle pazara doğru koşmaya başladı. 

Arkasından gelen muhafızların bağırışlarını ve çaldıkları çanları duyabiliyordu. İnsanlara çarparak koşuyor, muhafızlara izini kaybettirmeye çalışıyordu. İnsanları yararak ilerlemesi sadece durumu kötüleştiriyordu çünkü Aaron geçtiği yolda muhafızların dikkatini çeken bir kaos yaratıyordu. Bir çıkış yolu ararken gözleri tezgahlardan birinde duran kibrit kutusuna takıldı. Aaron insanlara ya da çevreye zarar vermeyi sevmezi ama bazı durumlarda istisna yapması gerekebiliyordu. Kibrit kutusunu kaptığı gibi içinden bir tane kibrit çıkardı ve kibriti yaktı. Koşmaya devam ederken yaktığı kibriti en yakınındaki tezgaha fırlattı. Kıvılcımlar tezgahın destek aldığı samanların üzerine düştü. Ateş yavaş yavaş ilerleyerek tezgahtaki örtüyü tutuşturdu. Aaron, yangını fark eden insanların panik çığlıkları arasında koşmaya devam etti ve izini kaybettirmeye yetecek kadar dikkat dağıttığını umdu. Önündeki insanlar hızlı ilerlemesini engelliyordu yani daha kolay ilerleyebilmek için kaosu yayıp yolu temizlemesi gerekiyordu. İşine yarayacağını umarak bütün gücüyle,

“Yangın var!” diye bağırdı. Önündeki adam panikle etrafına bakınıp neler olduğunu anlamaya çalıştı ve birkaç metre ilerideki alev almış tezgahı gördü. Aaron’a destek olarak panikle avazı çıktığı kadar “Yangın var!” diye bağırdı. Yangın haberi yayıldıkça pazar yeri hareketlendi. Bu hareketlilik muhafızların Arron’a odaklanmasını engelliyordu. Bundan yararlanarak kendini en yakındaki ara sokağa attı ve sokak boyu koştuktan sonra soluklanmak için durdu. Kesesinin yerinde olup olmadığını kontrol etmek için cebini yoklarken bir el sertçe omzundan çekerek Aaron’ı yere yıktı. 
Muhafızlardan biri Aaron’ın ufak yangın numarasına kanmamıştı. Başında dikilen ve neredeyse kendisinin iki katı olan adama bakarken içini korku kapladı. Muhafız, ayağa kalkmasını engellemek için Aaron’ın pelerinine bastı.

“Ceplerini boşalt.” dedi tehditkar bir ses tonuyla. Aaron kaçmak için bir yolu olmadığını anlayınca titreyerek cebindeki keseyi çıkardı ve yavaşça yere bıraktı. Adam dikkatli bir şekilde keseyi yerden aldı.

“Bu kadar mı?”

Aaron evet anlamında başını salladı ve o anda adam kafasına sert bir tekme attı. Aaron sendeleyerek geriye düştü.

“Bu kadar mı?” diye tekrarladı muhafız.

“Hepsi bu… yemin ederim!”

Muhafız keseyi alıp içindeki çalıntı malzemeleri inceledi: bileklikler, kolyeler, saatler, altınlar… Kesede gördüklerinden tatmin olmuş bir şekilde ağzını kapattı ve Aaron’a bir tekme daha attı. Daha sonra hiçbir şey olmamış gibi elindeki keseyi sallayarak Pazar yerine döndü. Aaron, yediği dayağın acısıyla inlerken günün zararını nasıl karşılayacağını düşünüyordu; çünkü şimdilik paçayı sıyırmış olsa da bunun daha sonra başını belaya sokacağını biliyordu.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder