Çağın gereği neredeyse hepimiz
internet üzerindeki bir platformdan dizi veya film izlemişizdir. Kimileri
korsan siteleri, kimileri de Netflix ya da Amazon gibi kendi içeriklerini
üreten platformları kullanmıştır. Bugün normal temamızdan uzaklaşıp Netflix’in orijinal
içeriklerinden biri olan, buna rağmen çok da bilinmeyen “the OA” adlı diziden
bahsetmek istedim.
The OA
birçok yönüyle ilginç bir dizi. Bu ilginçliklerin en temelinden başlarsak
dizinin başrol oyuncusu olan ve Prairie Johnson/OA karakterini canlandıran Brit
Marling, dizinin hem senaristi hem de yönetmeni görevini üstleniyor. Şaşırtıcı
bir şekilde birbirinden ayrı üç görevi birden çok iyi bir şekilde yerine
getiriyor.
Dizinin hikayesi
yavaş yavaş ilerliyor, yani aksiyon severler için mükemmel dizi denemez. Ama
ilk baştaki kafa karışıklığınıza aldırmayıp yavaşça hikayenin içine girmeye
başladığınızda çok ilginç bir bilim kurgu hikayesiyle karşılaşıyorsunuz. Uzay
gemilerinde verilen savaşlar ya da dünyayı istila eden uzaylılardan çok daha
farklı bir bilim kurgu çeşidi karşılıyor sizi: Ölümden sonraki yaşam ve
çoklu-evren teorisi. Hikaye Brit Marling’in canlandırdığı Prairie Johnson
karakteri etrafında dönüyor, ya da dizide çoğu karakterin kullandığı adıyla
OA’in.
Yaklaşık 7 yıl önce kaybolan ve çocukluğundan beri kör olan
Prarie, evine birden geri döndüğünde gözleri de görüyor. Hikayesini polise anlatmasa da kendisine
inanacağını ve yardım edeceğini düşündüğü bir grupla paylaşmaya karar veriyor.
İnternete yüklediği videoyu görüp gelen ve her gece onunla terk edilmiş bir
evde buluşan bir grup çocuk ve bir öğretmen Praire’ye arkadaşlarını ve aşık
olduğu adamı kurtarması için yardım etmeye karar veriyor.
OA nasıl hikayenin kilit noktası olan bir karakterse Doktor
Hunter Aloysius Percy ya da bizim tanıdığımız şekilde “Hap” de hikaye için bir
o kadar önemli bir karakter. Jason Isaacs’in canlandırdığı Hap karakteri
ölüme-yakın-deneyimler ve ölümden sonraki yaşamla ilgili takıntılı hale gelmiş
bir bilim adamı. Hap bu takıntısı ve merakını gidermek için her şeyi göze almış
durumda ve daha önce ölüme-yakın-deneyim yaşamış olan insanları kaçırıp
üstlerinde deney yapmaktan da sakınmıyor. Şu anlık iki sezonu olan dizinin ilk
sezonunda ölüme-yakın-deneyim yaşayan karakterlerin ÖYD’lerinde gittikleri ve gördükleri
yerlerin nereler olduğunu çözmeye çalışan Hap, 2. Sezonda karşımıza çoklu-evren
teorisiyle çıkıyor. Bu teoriye göre hepimizin birden fazla dünyada birden fazla
versiyonu var ve kendimizin diğer hallerine geçmemizin bir ihtimali var.
Bütün karakterleri ve
hikayesiyle beni kendisine bağlayan dizinin aynı zamanda ilk sezonunun sonu da
sizi her an 2. Sezondan bir haberle ilgili tetikte bekletecek bir sondu. Brit
Marling’in hikayenin mükemmel olmasını istediği için 2. Sezon üstünde tam
olarak 3 yıl çalışması da dizinin sevenlerinin bekleyişine pek yardımcı olmasa
da tamamen o 3 yıla değecek bir 2. Sezon çıkartmışlar karşımıza. Aynı anda
yansıttığı 3 farklı hikaye ve yine şok edici bir sonla The OA izlerken en çok
zevk aldığım dizilerden bir tanesi oldu. Bilim kurgunun her türlüsüne açığım
diyebilecek biriyseniz ve koşuşturmaca dolu bir aksiyon bağımlısı değilseniz,
Netflix’in çok bilinmeyen incilerinden The OA kesinlikle izlerken zevk
alacağınız bir dizi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder