Hırsızın Çaldıkları

"Aslında kitabın neyle ilgili olduğu önemsizdi. Asıl önemli olan, taşıdığı anlamdı..."
KitapHırsızı/Markus Zusak

24 Mart 2019 Pazar

Yeni Bir Dünya: Karanlık Çağ


Sanki biri beyninizdeki bir ampulü yakmış gibi bir anda aklınıza güzel fikirlerin geldiği oluyor mu? Belki patates kızartması ve reçel birleşimin güzel olacağını fark etmişsinizdir, belki Tabu’da bir kelimeyi anlatmanın kolay yolunu bulmuşsunuzdur, belki de kendinize ait koca bir dünya yaratmanın temellerini atmışsınızdır. 9. Sınıfın 2. döneminde, gece 1’de kafamın içinde büyülü bir dünyayla ilgili birden çok ampul yandığında ben de aynen böyle hissettim.
Yanlış hatırlamıyorsam sakatlandığım için evde kalıp çok fazla televizyon izlediğim bir dönemdi. Beynimdeki ampulleri yakan en büyük etken de sakatken yaklaşık 3 sezonunu bitirdiğim Merlin adındaki diziydi. Dünyam bir açıdan Merlin’in dünyasına benziyor. İklimini, çağını örnek aldığım yer Merlin oldu. Şimdi biraz da dünyamı ve karakterlerimi tanıtayım:

Tek bir evrenimiz yok. Hikayenin temelini çoklu evrenler oluşturuyor ama bizim odaklanacağımız 2 evren var. Biri ana karakterlerin içinde bulunduğu evren, diğeri de dünya üzerindeki bütün kötülüklerin kaynağı olduğuna inanılan evren. Pandora’nın kutusu diyebiliriz bu evrene.
Asıl evrenimiz orta çağ temasında ve bir sürü farklı krallıklardan oluşuyor. Bizim krallığımızın biri kraliyet ailesi olmak üzere 6 farklı hanedanlığı var. Bu hanelerin bazıları bizim için önemli roller oynayacak ama bunu hikayede yavaş yavaş göreceğiz.
Hikayede göreceğiniz karakterlerden ikisini tanıtarak devam edelim: Edwin ve Ellie.
İsimlerinin neden bu şekilde olduğu çoğu insandan aldığım bir soru. Başlarda yapmaya çalıştığım şey kendime özgü evrenimin kendine özgü isimleri olmasını sağlamaktı. Çok fazla kültüre hakim değilseniz ilginç ve duyulmamış isimler seçmek zorlayıcı olabiliyor.
Karakterlerin kendisine gelirsek Ellie demin bahsettiğim 6 hanedandan bir tanesinin genç prensesiyken Edwin doğduğundan beri Ellie ve ailesinin etrafında büyümüş olan bir hizmetkarın oğlu. Aile mesleğini devralan Edwin şu an Ellie için çalışsa da eskiden çok iyi arkadaş olan ikili şu an birbirlerine çok fazla tahammül edemiyor.
Lafı daha fazla uzatmadan hikayeye girelim.

                                                                      GİRİŞ
“Bugün dışarıda çalışmaya karar verdim. Kitapları peşimden getir.” Dedi Ellie masanın üzerindeki kitap yığınını işaret edip yüzünde muzip bir gülüşle odadan çıkarken. Edwin önünde duran yarım düzine kitaba baktı. Hepsi de çok kalındı. Aynı anda ikiden fazlasını taşıması mümkün değildi.
Harika. Nasıl taşıyacağım bunları şimdi?
Merdivenlerden Ellie’nin sesi yankılandı,
“Çabuk ol! Bütün gün bekleyemem!”
Edwin oflayarak kitapların bir kısmını kucağına aldı. Hepsini götürebilmek için birkaç defa odaya geri dönmesi gerekecekti. Sinirli bir şekilde iç çekip elindeki kitaplarla beraber odadan çıktı. Merdivenlerden aşağı koşup bir ağacın altında oturan Ellie’nin yanına geldi. Ellie kitapları süzdü,
“Geri kalanı nerede?” Her zamanki gibi bu sorunun tek amacı Edwin’in sinirlerini bozmaktı.
“Neden kendin taşımıyorsun?” Kitapları Ellie’nin önüne fırlattı.
“Seni bu yüzden etrafta tutuyorum ya… Hadi, diğerlerini de getir!”
Ellie, Edwin’in gidişini sırıtarak izlerken getirdiği kitaplardan birini açıp arkasına yaslandı. Aslında çalışmak istediği falan yoktu. Dışarı çıkıp gezmek istiyordu. Haftalardır ormana çıkmamıştı ve bir defalığına da olsa tek başına ormana inebilseydi kendini çok daha iyi hissedecekti. Ona en çok huzur veren şeylerden biri doğada olmaktı. İçinde bir şey ona yaptığı her şeyi bırakıp ormana koşmasını söylüyordu.
Ama şimdi olmaz… dedi Ellie kendi kendine, kucağında kitaplarla geri dönen Edwin’i izlerken. Kitapların yarısını yere düşürüp tekrar toplamak için eğilen Edwin’e bakıp sırıttı. Boyu her ne kadar uzun olsa da pek güçlü olduğu söylenemezdi. Etraftaki çoğu kişiye göre çok cılız biriydi ama siyah dağınık saçları ve çarpık gülümsemesiyle bunu telafi ediyordu. Bir de ara sıra ortaya çıkan hafif bir gamzesi vardı. Gerçi Ellie uzun zamandır ne gamzesini ne de çarpık gülümsemesini görüyordu. Edwin uzun zaman önce Ellie’ye eskiden olduğu gibi gülmeyi bırakmıştı.
Işıldayan mavi gözler ve çıldırtıcı bir gülüş… diye düşündü Ellie. Bunu yıllardır görmemişti. Edwin bir anda garip davranmaya başladığından beri…
                İsteksizce Edwin’in bıraktığı kitapları önüne çekti. İsterse Edwin’e onu yalnız bırakmasını söyleyebilir ve önündeki kitapları kapatıp ormanın içine kaçabilirdi. Bir anda ürperdi. Edwin’den başka birinin daha onu izlediğini hissetti. Gözü pencereye kaydı ve gölgelerin içinden onu izleyen annesini gördü.
Her zamanki gibi… diye geçirdi içinden. “Özgürlük” kavramı annesinin sert bakışları altında eriyip bütün anlamını yitirmişti sanki. Geriye kalan tek şey önündeki tozlu kitaplar ve saçlarının arasından hafifçe esen rüzgârdı.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder