Aslına bakarsanız biraz da blog adım
yüzünden tanıtmak istediğim ilk kitap Kitap Hırsızı’ydı; ama geçtiğimiz
haftalarda okulda yaptığımız etkinliği de anlatmadan duramayacağım. Kitaplarla
ilgili bir atölye çalışmasıydı bu etkinlik. Seçilen belli bir kitabın üzerine
konuşulacak, ana karakterler canlandırılarak bir sürü farklı şey yapılacaktı.
Seçilen kitap da Kürk Mantolu Madonna’ydı. Adını eminim hepiniz duymuşsunuzdur.
Okumadan önce benim de çok duyduğum ama okumayı aklımdan geçirmediğim bir
kitaptı. Bu konuya biraz daha sonra değineceğim ama.
Yapmayı
en çok sevdiğim şeylerden biri okuduğum kitaplar hakkında insanlarla
konuşmaktır. Ama etrafımdaki insanların çoğu bu zamana kadar neredeyse hiç
kitap okumayan insanlar olduğu için bunu yapma fırsatım pek olmamıştı, sadece
annemle tartışabiliyordum kitapları, bazen biraz da ablamla. Ama neredeyse
hiçbir zaman kendi yaşıtım olan insanlarla kitaplar hakkında konuşma şansını
bulamadım ki bu da uzun bir süreliğine çok üzüldüğüm şeylerden biridir. Okulda
yaptığımız bu atölye çalışması sayesinde böyle bir şey yapmaya fırsat
bulacağımı öğrenince çok heyecanlanmıştım ilk başta. Tabii seçilen kitap bu
heyecanımı biraz götürdü.
Yukarıda
da dediğim gibi adını çok fazla duyduğum ama hiçbir zaman okumayı planlamadığım
bir kitaptı Kürk Mantolu Madonna. Belki de biraz yaşımdan dolayı yetişkin
kitapları sayılabilecek türden olan kitaplara o kadar sıcak bakmıyordum, biraz
da yazın okuduğum ve ağır gelen Dostoyevski gibi bir şey olacağını düşünmem
bende büyük bir önyargı yarattı bu kitapla ilgili. En çok pişman olduğum
şeylerden biriyse bu önyargımdı aslında. Kitaba başlarken sahip olduğum bütün
bu önyargıya rağmen bu kitap o kadar iyi bir kitaptı ki bütün fikrimi
değiştirdi ve en çok etkilendiğim kitaplardan biri listesine girmeye bile hak
kazandı.
Okurken
en çok dikkatimi çeken şeylerden biri karakterlerin özellikleriydi. Özellikle
yaptığımız etkinlikte de gözüme en çok batan kısım buydu. Bence karakterler
üzerine iyice düşünülmüş derin karakterlerdi. Çoğunluğumuzun yaptığı gibi iki
saniyelik düşünme ve “Hemen bir şey söyleyeyim de bu tur boş kalmasın”
düşüncesiyle kişiliği ortaya çıkartılacak türden karakterler değillerdi. Bence insanlar Raif Efendi’yi olduğundan daha
kötü, Maria Puder’i ise olduğundan iyi gösterdiler bu etkinlikte. Aslında Maria
için iyi gösterilmekten ziyade anlaşılamayan bir karakter diyebiliriz bence.
Çünkü herkes bir özellik söylerken fark ettim ki tahtaya yazdığımız
özelliklerin hiçbiri Maria’ya ait olan özellikler değildi ve hiç kimse Maria’yı
olduğu gibi tanımlayamadı. Belki bu kadar iyi biliyorsan sen tanımlasaydın
diyeceksiniz ama Maria bence o kadar ilginç bir karakterdi ki kişilik
özelliklerini anlatmaya yarayacak kelimeleri seçemiyorsunuz bile. Baktığınızda
bir terslik olduğunu hissediyorsunuz ama bunu düzeltmek için yapabileceğiniz
hiçbir şey yok. Bu olaydan sonra da uzun bir süre boyunca bu karakterleri
tanımlayacak sözcükleri düşündüm ama tam olarak oturan hiçbir şey bulamadım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder